Ehl-i Kitab Ne Demektir

yorum yok
859 kez görüntülendi okuma
20 Kasım, 2013

Yahudi, Hristiyan gibi semavi din mensuplarına “Ehl-i Kitap” denir. Kur’an-ı Kerim’de ehl-i kitaptan çokça bahisler vardır. Ehl-i Kitap, Peygamberimizi (asv) kabul etmediklerinden “kafir” sayılmakla beraber, “Allah’ı inkar eden” anlamında kafir değillerdir.

Kur’an-ı Kerim, ehl-i Kitaba bazı konularda, kafirlere nispetle ayrıcalık tanır. Mesela, onlardan kız almak caizdir ve kestiklerini yemek helaldir (Maide suresi, 5) Onlara tanınan bu ayrıcalık, ehl-i küfre nispetle, imana daha yakın olmalarındandır. Kur’an, onlara şöyle seslenir:“Ey ehl-i Kitab ! Bizimle sizin aranızdaki müşterek bir kelimeye gelin ! Ancak Allah’a ibadet edelim. Hiç bir şeyi O’na ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp bazınız bazısını Rab edinmesin.” (Al-i İmran suresi, 64) Yani, birbirimizi Rab, Mevla, Hakim-i mutlak tanımayalım. Bütün hareketlerimizi Hakk’ın emriyle ve Allah’ın rızasıyla ölçelim… Hepimiz Allah’a kul olalım. Kendimizi ancak O’na mahkum bilelim. Birbirimize de ancak bu kural çerçevesinde tabi ve bağlı olalım. (1)

Kur’an, ehl-i Kitabın kendi alim ve ruhbanlarını, Rab edindiklerini bildirir. (Tevbe suresi, 31) Hristiyanlıktan İslam’a geçen Adiy b. Hatem, “Ya Resulullah, biz onları Rab edinmiyorduk” deyince Resulullah (asv), şu açıklamayı yapar:

“Onlar, Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal yapıyor, siz de onlara uyuyordunuz. İşte bu, onları Rab edinmektir.” (2)

Yoksa, herhangi birini Rab edinmek için illa ona “Rab” namını vermek şart değildir. (3)

Şu ayet, ehl-i kitapla mücadelede izlenecek yolu ifade eder:

“Onlardan zalim olanlar dışında, ehl-i kitapla en güzel bir şekilde mücadele edin. Ve şöyle deyin: Biz, hem bize indirilene, hem de size indirilene iman ettik. Bizim de, sizin de İlahımız birdir. Ve biz, yalnız O’na teslim olmuş kimseleriz.” (Ankebut suresi, 46)

Bu ayette, ehl-i kitap, iki kısımda mütaala edilmektedir:
1. Zalim olanlar.
2. İnsaflı olanlar.

İnsaflı olanlarla en güzel bir şekilde mücadele yapılması emredilir. Bu tarz yaklaşım, onları İslam’a çekecek, İslam’a girmekte zorlanmayacaklardır. Çünkü, İslam’a girdikleri zaman Hz. Musa (as)’ı, Hz. İsa (as)’ı reddetmeleri gerekmiyor… Böylece, son peygamberin dinine uyacaklar ve tahrif edilmiş bir dinin mensubu olmaktan kurtulacaklardır.

Kur’an-ı Kerim, Hristiyanların Yahudilere nisbetle İslam’a daha yakın olduğunu bildirir:

“Yahudi ve müşrikleri mü’minlere en çok düşmanlık yapan kimseler olarak bulacaksın. ‘Biz hristiyanız’ diyenleri de, mü’minlere sevgide en yakın kişiler olarak bulacaksın. Çünkü, onların içinde bilgin keşişler ve ruhbanlar var ve bir de onlar büyüklenmezler.” (Maide suresi, 82)

Tarih, üstteki ayetin bir ispatıdır. Yahudilerden İslam’a girenler parmakla gösterilecek kadar azdır. Fakat Hristiyanlardan pek çok kimse, araştırmaları neticesinde İslam’ı seçmişlerdir. Bugün Avrupa’da Hristiyan asıllı Müslümanların sayısı, yüz binleri geçmektedir. Yine Avrupa’da pek çok kilise, cami haline getirilmiş ve bunlar İslami faaliyet merkezleri olarak hizmet vermektedirler.

Hristiyan ülkelerde İslami faaliyetlerin güzel neticeleri gözle görülen bir realite olduğu gibi, bu ülkelerin idarecilerinin İslam aleyhinde tutumları da yine bir realitedir.

İnsaflı ehl-i Kitapla en güzel bir mücadeleyi emreden Cenab-ı Hak, şu ayetle de onların zalim kısmıyla ilgili hükmü bildirir:

“Ehl-i Kitaptan Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Rasulünün haram kıldıklarını haram kabul etmeyen ve Hak dini din olarak seçmeyenlerle, onlar zelil vaziyette kendi elleriyle ‘cizye’ verinceye kadar savaşın.” (Tevbe suresi, 29)

Ayette sayılan özellikler, “Bütün ehl-i kitabı içine alır mı, yoksa almaz mı?” meselesi zaman zaman tartışma konusu olmaktadır.” (4) Ayetin ” ehl-i Kitabın hepsiyle, onlar cizye verinceye kadar savaşın” demeyip, “ehl-i kitaptan şu özellikte olanlarla savaşın.” demesi, herhalde gözden uzak tutulmamallıdır. (5) Resulüllah’ın uygulaması da bu tarzda olmuştur. Hz. Peygamber (asv), İslam’ın Mekke döneminde bazı Müslümanları Hristiyan bir ülke olan Habeşistan’a göndermiş, orada rahat edeceklerini söylemiştir. Medine döneminde ise, hem Yahudi hem de Hıristiyanlarla diyaloğa girmiş, onlara Allah’ın dinini anlatmış, kendilerini iknaya çalışmıştır. Bunun neticesinde ehl-i Kitaptan İslam’a girenler olmuştur.

Kur’an’ın belirttiği gibi, “ehl-i Kitabın hepsi bir değildir” (Al-i İmran suresi, 113). Onların hepsini aynı kategoride görmek, Kur’ani ve tarihi realiteye muhaliftir.

“Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Allah zalim topluluğa hidayet etmez.” (Maide suresi, 51) ayeti, onlarla diyaloga ve beşeri ilişkilere mani değildir. Nitekim, ehl-i Kitaptan kız almak, Kur’an’ın hükmüyle sabit bir vakıadır. (Maide suresi,5).

Hamdi Yazır, üstteki ayetle ilgili şöyle der: Müminler, Yahudi ve Hristiyanlara iyilik etmekten, dostluk yapmaktan, onlara idareci olmaktan men edilmemiş; onları veli ittihaz eylemekten, yardaklık etmekten nehiy edilmişlerdir. Çünkü onlar, müminlere yar olmazlar. (6)

Meseleyi şu şekilde özetlemek mümkündür: Onlarla beşeri ilişkilerde bulunmak ayrı, onların din-örf ve adetlerine hayran kalmak ayrıdır. Birincisi Kur’an’ın nehyine dahil değilken, ikincisi kesinlikle yasaklanmıştır.

Kaynaklar:
1. Yazır, II, 1132
2. Razi, XVI, 37
3. Yazır, IV, 2512
4. Rıza, X, 333; Kutub, III, 1631-1634
5. Ateş, III, 1133-1134
6. Beydavi, II, 211

Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet Alıntı yapılmışdır..


Bir önceki yazımda « makalem var.
babasultan

Doğru, Güzel ve Adil olan her şeyi sever, efendiliğe bayılır. Yalandan dolandan ikiyüzlülükten nefret eder.

ETİKETLER :

Yorumlar



Bir Yorum Yazmak İstermisiniz ?