Zikrin Terkinden Sakınmak
Zikrin Terkinden Sakınmak
Zikrin terkinden sakınmanın lüzumu hakkında da şunları söylemişlerdir:
Cenâb-ı Vâcibül-vücûd ve Tekaddes Hazretleri, kulunun bir taraftan zikrini çok yapmasını emrederken,
(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullàhe zikran kesîrâ) [Ey iman edenler, Allah’ı çok çok zikredin!] derken;
diğer taraftan az zikretmenin zararını ve münâfıklık alâmeti olduğunu bildirir:
(Ve lâ yezkürûnallàhe illâ kalîlâ) “Münafıklar Allah’ı ancak azıcık zikrederler.” buyrulmuştur.
Bu ayet gàfillerden olmamayı emreder ve münafıkları zemmile, az zikredenlerin onlar olduğunu beyan eder.
Efendimiz SAS Hazretleri de buyurur ki:”–Hiçbir kavim yoktur ki,
bulundukları meclisten Allah-u Teàlâ’nın zikrini yapmadan kalkarlarsa…” Oturuyorlar, muhabbet ediyorlar ve dağılıyorlar.
“Muhakkak o meclisten, kıyamet gününde bir merkep cîfesinden kalkmış insanlar gibi olarak kalkarlar.”
Onun için, bizim bir duamız vardır:(Sübhàneke allàhümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike lek,
estağfiruke ve etûbü ileyk.) (1)(1)[Yâ Rabbi, seni hamdinle tesbih ederim, senden başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim;
senden mağfiret taleb eder ve sana dönerim.] (Et-Tergîb, 2/411)
Bunu meclislerden kalkınca okumanın lüzumunu, Peygamberimiz SAS bildirmiştir. Çünkü meclislerde bazı boş laflar da konuşmuş oluruz,
bazı günah sözler de kaçırmış oluruz. Bu istiğfar ve tesbih ile onları silmiş oluruz.
Zikrullahsız meclisin, kıyamet gününde onlar için hüsran olacağını Ebû Dâvud ve Hâkim sahihlerinde zikretmişlerdir.
Ebû Hüreyre RA’ın şu rivâyeti de şâyân-ı dikkattir:
“–Bir cemaat bir mecliste oturur da, orada zikrullah olmazsa veyâ Rasûlüllah Efendimiz’e salavât-ı şerîfe getirilmezse,
o meclis oturan o kimseler için ancak noksanlık, hüsran ve nedâmet olur.” buyrulmuş.
Hattâ ehl-i cennetin bile tahassürleri, gussaları, nedâmet ve pişmanlıklarından biri de, dâr-ı dünyada iken zikirsiz geçirdikleri saatler ve zamanlar olacağı da ayrıca bildirilmiştir.
Sehl Hazretleri der ki: “–Bu kadar nîmetleri veren Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin zikrini terk etmekten daha kötü, kabih, fena bir ma’siyet bilmiyorum, tasavvur da edemem.”
Bu zatın sözüne göre en büyük ma’sıyet, Allah-u Teàlâ’nın zikrinden mahrum olmaktır. Dillere zikrullahın zor ve ağır gelmesinin, münâfık alâmeti olduğunu bildirerek;
“–Derhal tevbe et, tazarru ve niyâz eyle ki, Allah-u Teàlâ zikrini sana hafif ve kolay eylesin; ve sana tevfîk u hidâyet eylesin!” buyurmuştur.
Onun için àkil kimseye lâyık olan, Hakk’ın zikriyle kalbini uyandırmak ve mü’minler sıfatıyla sıfatlanmaktır. Cenâb-ı Hakk’ın zemmettiği münafıklardan ayrılıp,
medh ü senâ buyurduğu mü’minlerden olmağa sa’y ü gayret göstermesi lâzımdır. Saadet ve selâmet ancak bundadır.
Çünkü Hak Sübhânehû ve Teàlâ’nın zikriyle zâkir olan kul, öyle bir feyz-i ilâhîyyeye ve lütf u ihsâna mazhar olur ki, onu tarife imkânımız yoktur.
Hele bütün a’zâ ve zerrelerin bu zikrullahtan lezzet almağa başladığı vakitler yok mu; artık o adamın gözüne hiçbir şeyler görünmez, vesselâm.
Cenâb-ı Hak cümlemizi, Hakk’ı candan ve ihlâsla zikreden, àşıkîn ve müflihîn zümresine ilhak buyursun…
aminnnnn.