Cevşen-ül Kebir
—Neden Cevşenü’l-Kebîr duasına bu kadar önem verilmektedir?
Yüce Peygamberimiz (asm) ism-i azamla yapılan duaların kabul olunacağını hadislerinde bildirmiştir. (1) Nitekim Rabbimiz de Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayette bize kendi isimleri ile dua etmemizi emretmiştir. (2) Cevşenü’l-Kebîr duası tamamıyla Allah’ın isimlerinden oluşmakta olduğu gibi bu isimler harika bir tefekküri seyahat içinde kâinatı konuşturmaktadır. Allah’ın isimleri ile örgülenmiş bir marifetullah dersi olan Cevşenü’l-Kebîr bu sebepten önem arz etmektedir.
—Bundan önceki asırlarda Cevşenü’l-Kebîr duası neden meşhur olmamıştır?
var addthis_brand = ‘Cevsen.de’;var addthis_language = ‘tr’; Duâ, insanı sonsuz Rahman ve Rahim olan Rabbine yaklaştırdığından önemini ihata etmek imkânsızdır. Ancak duânın önemini vurgulayan âyet ve hadislerden bir parça ehemmiyetini kavrayabiliriz.
Kur’ân’da “De ki: Eğer duânız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?” (Furkan Sûresi: 77) buyurulur. Yani, varoluşun sırrına işâret edilir.
Duânın en önemli fonksiyonu, insanın Kadir-i Mutlak olan Rabbine karşı aczini itiraf etmesi ve Cenâb-ı Hakk’ı ta’zimdir. Yani, kulun her şeye muhtaç olduğunu ve ihtiyacı olan her şeyin ancak O’nun ikram ve ihsanı olduğunu ve O’nun azametini, yüceliğini ilân etmektir.
Duânın önemi; kul ile Yaratıcı arasında bir irtibat vesilesi olmasından da gelir.
Büyük bir kulluk olan duâ; her şeyin Sahibi, Maliki, İdârecisi, Rabbi, sonsuz rahmet, yardım ve şefkat sahibi olan tek ve yegâne Yaratıcıya dayanmaktır.
Aynı zamanda, O’nun büyüklüğü karşısında aczi ve fakrı itiraf, sevgi ve yüceltme duyguları içinde lütûf ve yardım taleplerimizi de ifâde eder.
Keza duâ, verdiği sayısız nimetlere karşı teşekkürdür. Bu aynı zamanda vicdanî bir gerekliliktir.
Öte yandan, gereği gibi teşekkür etmememizin yanında pekçok hatalar işleriz. İşte bu hatalarımızdan ötürü af ve özür dilemek, aczimizi, fakrımızı idrak edip O’nu vekil edinip taleplerimizi O’na arz etmektir duâ.Duanın ne demek olduğunu bilemezsek, onu gereği gibi yapamayız. O zaman da dua, üzerimizde gerçek fonksiyonunu icra etmez. Öyle ise, önce duanın tarifinden başlamalıyız.
Aklımız kısa; aczimiz, fakrımız, ihtiyaçlarımız sınırsız; arzularımız, emellerimiz, beklentilerimiz hadsiz; gücümüz sınırlı…
Mahiyeti böyle olan, elbette sonsuz kudret, rahmet Sahibine müracaat ile yardım dilemeli, bütün benliğiyle Rabbine yönelmelidir. Her şeyi idare eden, sevk eden O’dur. O zaman, doğru bir şekilde O’ndan istemeli ve talep etmeliyiz.
Nasıl ki, asansör düğmesine basmak için kolumuzu, elimizi hareket ettiren aslında biz değilizdir. Yani bu fiilin ‘hakiki sahibi’ biz değilizdir. Zira, bir kolun kalkması, kasların harekete geçmesi yüzlerce fizikî, kimyevî, fizyolojik, fizyonomik işleme bağlıdır. Bütün bunlar bilgimiz dışında, gücümüz dışında cereyan etmektedir. Haberimiz olmadan dönen bu işleri, elbette kendimize mal edemeyiz. Öyle ise, biz yalnızca ister, talep eder, düşünürüz. Yaratan ise, sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah’tır.
Yaratılış ve duâ arasında nasıl bir sır saklıdır? Duâ, bize nasıl bir şahsiyet kazandırır ki Yüce Rabbimiz, “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” buyuruyor.
Duânın hikmeti nedir? Kaç çeşit duâ vardır? Duâ ile kulluğumuzun farkına nasıl varırız? Duânın bize kazandırdığı özellikler, güzellikler, hazineler nelerdir?
İstek ve duâlarımız arasındaki bağlantılar nelerdir?
Hadis-i şerifin işaretiyle hangi şartlarda duâlarımızla dağları yerinden oynatırız?
Duânın zırh olması ne demektir?
İnsan yaptığı duâlardan zarurî rızık tarafına bakan ıztırarî duâ sınıfındaki duâlarının karşılığını kesin olarak bu dünyada alır. Çünkü bu, Rezzak-ı Kerîm tarafından vaad edilmiştir.
Diğer türlü, zarurî rızka yönelik olmayan veya imtihan vesilesi olan belâ ve musîbetlerin def’i için yapılan duâların makbul olmasının ise şartları vardır. Nasıl bir devlet dairesindeki işiniz için belli şartlara uygun dilekçe yazmanız gerekiyor. Dilekçenin hitabının, üslûbunun ve diğer unsurlarının güzelliği kabulünde etkili oluyorsa; yapılan duâların da kabule yakınlaşması için güzelliklerle dolu olması etkili oluyor.
Peygamber Efendimiz (asm) bir çok hadisinde; babanın oğula, misafirin, oruçlunun, hastanın, mazlûmun… duâlarının makbul olduğunu belirtiyor.